İçe mecburi dönüş

Birkaç gündür İstanbul soğuk… Hatta haberlere bakılırsa kar bile tekrar yağabilirmiş… Keşke yağsa. Hatta önce güzel bir yağmur, ardından kar, yeryüzünü beyaza bürüse.

Bu şehre ne zaman kar yağsa mutlu olurum. Bütün hatıralarım bir film şeridi gibi geçer zihnimden… Şimdi sahile kafa dağıtmaya, olan biteni anlamaya, düşünmeye geldim… Denizi, martıları, sokak kedilerini, insanları seyrediyorum hâkim bir tepeden. Sahilde el ele, kol kola dolaşan insanlar gerçekten görülmeye değer. Fakat niye bilemiyorum tüm sahillerin tadını en güzel bu şarapçılar çıkartıyor resmen.. Sanki gidecek başka bir mekanları yok gibi… Ne zaman buralara denizi, martıları seyretmeye gelsem ateş başında muhabbet ederken buluyorum. Kimi açmış birasını, kimi cebine şarabını, kimi de semaverinde demlediği çayı yudumluyor. Tabii ki hayatın kalbi sadece burada atmıyor. Bu satırları yazdığım anda kim bilir ne kadar tezat duygular aynı anda yaşanıp duruyordur başka yerlerde…

Okumaya devam et

Katilleri Tanıyoruz

Yine bir mezarın başında toplandık.
Yine gözyaşlarımız damla damla toprağa düşüyor…
Yine birbirimizi “Başımız Sağolsun” diye teselli ettik.
Yine ellerimizin tersi ile gözyaşlarımızı sildik.
Yine bir deprem ve on binlerce ölen insanlarımız var!
Çoğunu ahirete uğurladık, uğurlamaya devam ediyoruz…

***

Okumaya devam et

Yeşil gözlüler dünyayı yeşil mi görür?

Bütün doğrular ve yanlışlar oldukları yerde duruyor. Onlara farklı anlamlar yükleyen, sürekli hareket hâlinde olan biz insanlarız kuşkusuz…

Şaşırmayın!
Gerçekten de yeşil gözlülerin dünyayı yeşil gördüğünü zannedenler var! Örneğin, benim küçük kız kardeşim çocukken böyle düşünürdü. Üstelik mavi gözlü insanların da etrafı mavi gördüğüne inanırdı ama geçen zaman içinde bu fikrin yanlış olduğunu bizzat deneyimleyince çocuksu bu düşüncesine kendi kendine baya bir güldüğünü de söylemişti… Hatırlıyorum, ilk duyduğumuz da diğer kardeşlerimle birlikte onu baya bir makaraya almıştık…

Okumaya devam et

Zaman Su Gibi Akıyor

Zaman su gibi akıyor gerçekten. Kapkaranlık hiç ışık görmemiş günahların perdelendiği bir gecenin biraz daha uzamasını dilemenin de hiçbir anlamı yok. Fakat aydınlık, er geç cürmümüzün perçeminin bir ucundan yakalayıp, yüzümüzü utanç kırmızısına boyar bir gün…

Evet, hiçbir suç sahibinde kalmayacak. Öyle vaat edilmiş bize. Evet, her suç için bir mahkeme, er geç kurulacak ve dahi mutlaka bir hüküm verilecek…

Okumaya devam et

Ah Carpe Diem!

Manaymış, ruhmuş hepsi ila cehenneme zümera

Gönül eğlence ister, düşünce yeri değil bu dünya

muhyem

carpe-diem_orig

Ah Carpe Diem! Yazın kavuran sıcağında çatlamış dudaklarıma serpilen de sen misin? Kokusu saklı çiçeklerden efsûnî kokuları keşfeden de kim? Ağlanası yerlerde şen kahkahalarıyla “amaaan” tadında vurdumduymazlık nidaları savuran da sen olmalısın. Rüya ile gerçeği birbirinden ayıramayan biriciğim. “Ah zavallım” makamında hayran olduğum. Üstüne titremeyişin neden?

Okumaya devam et

Maymuna Sahip Olmak Mı?

“Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır. Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz. Aslında bu maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur. Onu sadece, kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey, elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

Okumaya devam et