Mektup

Bugün 08.12.2023 Cuma… Okuduğunuz bu denemeyi aslında pazartesi gününden beri karalıyorum ama bir türlü bitirememiştim. Bu sefer ki konu gönlün ayinesinden kağıtlara yazılan o içli, içi dolu, özü tatlı mektuplar…

Ben hem mektubu hem daktiloyu hem de bilgisayarı görmüş, kullanmış şanslı bir nesilim. Bu üç iletişim aracıyla ilgili farklılıkları da iyi bilirim. Çoğunuza romantik bir iddia gibi gelecek ama kalemle kağıtlara geçirilmiş bir cümlecik yazıyı, teknolojik aletlerle yazılmış herhangi bir metne değiştirmem. Elbette daktilo ve bilgisayarlarda yazı yazmak, daha hızlı olsa da ben gene de tercihimi değiştirmem. Zaten bu husustaki görüşlerimi daha önce karaladığım “font ile hat arasında geçen yıllarım” başlıklı deneme de dile getirmiştim.

Okumaya devam et

İslamcı Şiir

Dün akşam işim bittikten sonra bir arkadaşla akşam mahallemizdeki camiinin cay ocağında iki çift laf ettik. Kendisi ile ortak tanış olduğumuz birçok isim var. Birikimlerine kıymet verdiğim değerli dostum Barlas aynı zamanda benim gibi ek iş yapan, enerjik, çalışkan ve tam adıyla “yürüyen bir kütüphane”dir.

Okumaya devam et

“Anlamı yok tüm sözlerin”

“Ömür biter, insan söyleyemez yaşamına acıdığını / Boşa gider çokça onca emek / Ve yıllar sürer bunu bilmenin acısı”. Kutadgu Bilig

Fikret Kızılok’un en çok sevdiğim artık kült bir şarkısı olan: “Bu Kalp Seni Unutur mu?”da geçen bu dize zaman zaman dilime takılır… Başlıktaki söz ve şarkının tamamını mırıldanınca; halin susup, dilin konuştuğu ve sözün çürümeye başladığı bir zamanın bedbahtlarından bir bahtsız olarak, sessizliğin kalbindeki o sükunete giremediğimi de bilvesile paylaşmak isterim. Bizlere bunun gibi nice güzel şarkıları miras bırakan usta sanatçının acılarından ve anılarından söz etmek ve biraz da olsa sevgiliye halimi bugün bu şekilde anlatmak istiyorum…

Evet, Fikret Kızılok’un bana göre en iyi şarkısı, “Gönül” idi. Gönül bir deniz, dil ise kıyı ve denizde ne varsa kıyıya o vururmuş derler ya eskiler, işte o nevinden,

Okumaya devam et

“Suya Kanat” Ummana karışan şiirler

Can sıkıntımı gidermek içün okuyorum… Evet, çokça okuyorum. “Can sıkıntım” dediysem zevk almadığımdan, haz duymadığımdan değil bile isteye okuyorum. Bilirsiniz bazen insanın ruh dünyası dünkü gibi değildir. Kendi garına çekilmek ve yalnız kalıp kendiyle meşgul olmak ister. Bu yalnızlık hâli bazen bir mecburiyet, bazen de kendiliğinden gelişir. Fark etmez. Neticede insan, nefes alıyor, yaşıyorsa; dertleşecek, konuşacak, gezecek, dolaşacak, düşünecek, sevecek, sayacak, kızacak bir dosta gereksinim duyar. Benim de tam da şu sıralar; yakın, sıcak, efendi, ağırbaşlı, söz dinleyen, anlayan, neşeli, güler yüzlü, yer yer kızgın, bazen kıskanç, bazen de deli bir dosta ihtiyacım var. Saydığım özellikte bir dostluğu insanlar arasında bulmayı samanlıkta iğne aramaya benzettiğim için ben de kitaplarımla yakın dost oluyorum…

Her ne ise, hem kitapları bilirsiniz, bıraktığınız köşede, evet tam da oracıkta bir kedi gibi sessizce bekler, bir insan elinin ciltlerine, insan gözünün içlerine bakmasını isterler… Kitapların bu bakışına kayıtsız kalamadığım için şöyle minik, şirin bir çırpıda okuyabileceğim kitabı kitaplığımdan alıp okudum. Hacmi küçük ama etkisi büyük bir şiir kitabına denk geldim… Şimdi sizlere bu eser hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Okumaya devam et