Ankara’ya övgü

Denizi olmayan bir kenti sevebilir miyim? Bu soruyu geçen sene sormuş olsaydılar hiç tereddüt etmeden “sevmem” derdim. Bugün bir arkadaşım sorunca pekâlâ “sevilir” dedim. 1997 yılından beri İstanbul’da yaşıyorum. Az da olsa İstanbullu sayılırım. Bu kenti neden seviyorum? Elbette sırf denizi olduğu için değil, medeniyetlerin başkenti olduğu için seviyorum. Ben de dahil bu şehrin sakinlerinin başkent Ankara’yı küçümsemesi, burun kıvırmasına da artık ayar oluyorum..

Okumaya devam et

Sempati ve Antipati

Radyo, televizyon ve günümüzde elinde telefon olan herkesin kendini gazeteci diye tanımladığı neidüğü belirsiz milyon takipçili kişilerin sorumluluğu, ilgili ve önemli enformasyonu toplamak ve doğru, dürüst ve yansız bir tutumla halka gördüklerini aktarmak, iletmektir.

Cameras at a live media conference.

Önceden gazeteci olarak bilinen Radyo Televizyon Haber Yönetmenleri Birliği üyelerinin uyduğu bir standart vardı ve bu standardı ne pahasına olursa olsun uygular kabul ederlerdi.

Okumaya devam et

Azerbaycanlı Bir Gardaşın İstanbul İzlenimleri…

Yaklaşık 6 yıl önce birkaç arkadaşla birlikte Beyoğlu Belediyesi’nin düzenlediği bir fotoğraf sergisini gezmeye gitmiştik. Bu sergide kendi fotoğrafları da sergilenen Azerbaycanlı fotoğraf sanatçısı Ramiz Samidov isminde sanatçı arkadaşla tanışmıştım…

Kendisi o yıllarda Türkiye’ye ve İstanbul’a ilk kez gelmiş şehri çok sevdiğini söylemişti. Elbette “Bülbülü altın kafese koysalar vatanım” der imiş.. Ramiz de nihayetinde İstanbul ve Adana’yı gezmiş memleketine döndüğünde “vatanım da vatanım” demişti…

Bugün bilgisayarımda eski evrakları, mailleri, fotoğrafları şöyle biraz inceleyince “Azerbaycanlı Gardasın Maili” diye word dosyası şeklinde sakladığım bu yazı ile karşılaştım. Ramiz’in İstanbul ve Adana ile ilgili gözlemlerini okuyunca hayalimde altı yıl önce yaşadığım tüm hatıralar tekrar canlandı. Ben de bu vesile ile bu güzel paylaşımın kayıtlarda kalması ve Ramiz’in hatırasının kalıcı olması için şahsıma gönderdiği maili olduğu gibi -biraz da düzenleyerek- sizlerle paylaşmaya karar verdim.
İşte Can gardaşın gözünden İstanbul ve Adana…

Okumaya devam et

“Plaza Dili”nin Atası: Bihruz Bey

Günlerden bir gün Recaizade Mahmud Ekrem’i ziyarete giden İsmail Safa, alafrangalıkta paltonun çıkarılması gerektiğini bilmediği için fena halde soğuk bir muamele görür. Recaizade odada hiç kimsecikler yokmuş gibi piyanosunu çalmaya devam edince büyük bir hayal kırıklığı yaşayan şair, konaktan hiddetle çıkıp gider! Yahya Kemal yaşanan bu tatsız olayı yıllar sonra bir gazeteciye anlatır: “Ekrem Bey, Araba Sevdası’ndaki Bihruz Bey’dir vesselam” der gülümseyerek…

Okumaya devam et

Mavi Deniz Marmara ve Sen

Renkleri severim.
Onlarla zihnimin içinde bir şeyler boyamayı çok severim.
Özellikle de mavi ile…
Mavi, insanda bir sonsuzluk duygusudur âdeta…
Özgürlüğü, barışı, huzuru, aşkı ilham eder, yoksun kalplere.
Mavi bir derinliktir, her şeye sivrilmiş düşüncelerde.
Belki de öze dönmektir.
Aşka gelmektir.
Siyahın bunaltıcı karanlığından Mavi Deniz Marmara’ya ve sana…
Mavinin en güzel ifade edilişi seni ifade edişidir benim için.
Ha mavi ha sen…
Ha sen ha mavi…
Sen ha mavi…
Mavi ha sen!

***

Okumaya devam et